Kapadokya Hakkında Hiç Bilmediğiniz Şeyler

Güzel Atlar Ülkesi Kapadokya, fotoğraflardan çok daha fazlasını saklıyor. Yeraltındaki labirent şehirler ve tarihi sırlar, sizi zamanda yolculuğa çıkaracak.

Kapadokya… İsmi bile kulağa masalsı gelen bir coğrafya. Peribacaları, balonlar, kayalara oyulmuş kiliseler, yeraltına saklanmış şehirler ve uçsuz bucaksız bir tarih. Ama bütün bu büyülü görüntünün ardında çok az kişinin bildiği, duyduğunda şaşkınlık veren detaylar saklı. Eğer Kapadokya’ya sadece “fotoğraf çekeceğim, balon turuna bineceğim” diye gidiyorsanız, bu yazıdan sonra fikriniz değişecek. Çünkü Kapadokya, gözün gördüğünden çok daha fazlası.

Kapadokya Gerçekte Ne Demek?

Kapadokya denince çoğu kişinin aklına “Nevşehir” gelir ama işin doğrusu bundan çok daha geniş bir alanı kapsar. Kapadokya, tek bir şehir, ilçe ya da semt değildir; beş ilin birleşimiyle oluşan dev bir bölgedir: Nevşehir, Kayseri, Kırşehir, Niğde ve Aksaray bu bölgeyi oluşturur.

İsminin kökü Pers dilindendir: “Katpatuka.” Anlamı da oldukça şiirseldir: “Güzel Atlar Ülkesi.” Rivayete göre Pers askerleri bölgede gördükleri hızlı ve güçlü atlara o kadar hayran kalmışlardır ki bu ismi vermişler. Bugün İngilizce olarak “Cappadocia” şeklinde geçer.

Yani Kapadokya adından bile tarih, efsane ve gizem taşır.

Tarihin Yeraltına Gizlediği Şehirler

Kapadokya’da herkesin bildiği peribacaları ve vadiler var; ama asıl sürprizler toprağın altında. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar yoğun şekilde yeraltı şehri bulunmamıştır.

Bugün gezilebilen 36 kadar yeraltı şehri olduğu biliniyor, ancak uzmanlar toplam sayının 200’ün üzerinde olabileceğini söylüyor. Bu şehirler yalnızca küçük sığınaklar değil; kat kat, sokak sokak ilerleyen dev labirentler.

Derinkuyu ve Kaymaklı – Yerin 8 Kat Altındaki Hayat

Derinkuyu Yeraltı Şehri, insan aklının sınırlarını zorlar niteliktedir. Yaklaşık 85 metre derinliğe ulaşan, 20.000 kişinin aynı anda yaşayabileceği kadar büyük bir yapıdır.

Kaymaklı ise sekiz katlıdır ve günümüzde dört katı gezilebilmektedir. Dar tüneller, dev taş kapılar, şarap mahzenleri, ahırlar, kiliseler ve havalandırma bacaları… Üstelik tüm bu sistem tamamen taşa oyularak yapılmıştır.

Buradaki en şaşırtıcı detaylardan biri, bu yeraltı şehirlerinin sanıldığı gibi sadece Hristiyanlar tarafından inşa edilmemiş olmasıdır. Aslında Hristiyanlar, zaten var olan bu şehirleri bulup sığınmışlardır. Çok daha eski dönemlere, Hititler’e, Frigler’e ve belki de daha öncesine uzanan bir tarih söz konusudur.

Peribacalarının Arkasındaki Bilim

Kapadokya’nın karşıdan bakıldığında “dünyanın dışında” gibi görünmesinin sebebi jeolojisidir. Bölge, milyonlarca yıl önce Erciyes, Hasan ve Güllü dağlarının püskürttüğü volkanik küllerle kaplandı. Bu küller zamanla tüf adı verilen yumuşak bir kaya haline dönüştü.

Tüf, ilk kazıldığı anda yumuşaktır ama havayla temas ettikçe sertleşir. Bu yüzden hem peribacalarının oluşumu mümkün oldu hem de insanlar bu kayaları bir nevi “oyarak” evler, kiliseler, tüneller ve şehirler yaratabildi.

Doğanın sunduğu bu özellik olmasaydı, Kapadokya’nın hikâyesi çok farklı olurdu.

Esrarengiz Hikâyeler, Söylentiler ve Kaybolan Mağaralar

Kapadokya sadece tarihi ile değil, efsaneleri ile de yaşayan bir yer. Bölgede yıllardır anlatılan tuhaf hikâyeler var. İşte, onlardan bazıları…

  • Bazı mağaraların içine giren insanların zaman algısının değiştiği,

  • Bir tünelin başka bir şehre bağlandığı ama girişin kimse tarafından bulunamadığı,

  • Bazı mağara girişlerine yaklaşınca “manyetik bir güç” hissedildiği…

Murakami romanı gibi, masalsı ama ürpertici olaylar…

Bu söylentilerin ne kadarı gerçek bilinmez ama Kapadokya’da gezdiğinizde havada bir “gizem” hissi olduğu tartışılmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu